BAŞLANGIÇ!
Her başlangıç sonunu kendi yazar. Nasıl, neden böyle oldu gibi sorular yalnızca var olan gerçeklikleri saklamaya yöneliktir. En basit seçim de budur aslında. Olmamış gibi davranmak, olacakları kabullenmek istememek, direnmeye çalışmak. Üstünden atmak da diyebiliriz buna. Var olan bir ilişkiyi korumak, sevmeyi bilmek, yenilikler eklemek, ilişkinin başlangıcındaki cazibesini muhafaza edebilmek kolay olmayacak elbet. Gizemini korumayı…
YALNIZLIK İKLİMİ!
Sessizliğin ortasında yalnızlık iklimine denk gelmek. Sonbaharın etkisini hissettirdiği gibi hisseder her insan yalnızlığı. Göz yaşları süzülür mesela, saçları ağarır, gülüşündeki ışıltıyı kaybeder, gecenin karanlığı gibi sessizleşir, biraz da ötekileşir. Alışmakta zorlanır elbet, kabul etmek istemez. Direnmeyi seçer, kaçar; kaçamayacağını anladığı zamana kadar. Aslında tüm olay da bu an da başlar. Kabul etmek, kabullenebilmek, onu…
BİR UMUTTU YAŞAMAK!
Kendini haklı zannetmek, ne büyük bir yanılgı. Niye böyle bir kılıfa saklanmak ister insan? Bu düşüncenin altında yaşamayı niçin yeğler? Kendine verdiği önemden mi kaynaklanır yoksa derinlerdeki yenilgilerini bastırmak için koz olarak mı kullanır? Halbuki konuşmak insana verilmiş en büyük özellik değil midir? Kendini anlatmak, karşısındakini dinleyip anlayabilmek, ortak değerlerde birleşebilmek daha mı zor oluyor…
OKUL! (İnsanoğlu elindekini kaybetmeden, elinde olduğunun bile farkında olmazdı)
Evde oturuyordu. Tek yapabildiği balkona çıkmak ya da pencere önünde oturmaktı. Televizyonu ise hiç saymıyordu, tüm gün izlemekten gözleri ağrımıştı. Akşam saatleri olunca haberleri beklerdi heyecanla. İzledikten sonra da keşke hiç izlemeseydim derdi. Canı biraz daha sıkılırdı. Ne de olsa özlemişti okulu, arkadaşlarını, dersleri ve de öğretmenlerini. Hep kaçmak istediği yer okul değildi aslında evdi,…
DÖNÜŞ
Gideceği yeri olmayanların, kalacak yer bulamayanların, eksikliklerinde kaybolanların, yokluğuna alışamayanların, sevgisine doyamayanların, terk etmeye çalışıp başaramayanların, ayrılalım deyip ayrılamayanların, sarılmak isteyip sarılamayanların yarım kalmış hikayeleri… Adem’ in hikayesi de işte böyle başlıyor. Kendi halinde yaşayan birisiydi halbuki. Kimsenin işine karışmaz, kendi işine karışılmasından da hoşlanmazdı. İnsanlara saygısı her zaman vardı. Saygısız olanlara dayanamazdı, karşılığını verirdi…
OLMASI GEREKTİĞİ YERDE OLMAYANI, OLDUĞU YERDE BIRAK!
Ayrılık çanları. Bu sesi duymayan ya da alışmayan kaldı mı ki? Alışamayanları, aynı yerde yıllarca beklemeyi göze alanları es geçmek olmaz elbette. Yerini dolduramadığımız, kimseleri yerine koyamadığımız, anlatmaya çalıştığımız ama anlatımın hep eksik kaldığı yer. Onun eksikliğini sen, ben hissettik ; kelimeler, cümleler nasıl hissetmesin. Senin devrildiğin yerde, cümle nasıl devrik olmasın! Sabah gün ağardığında…
KAYBETTİKLERİM ARASINDA EN ÇOK KENDİMİ ÖZLÜYORUM!
Bir çocuğun çocukluğunda bulmak kendini. Oyunlar oynamak onunla, masumiyetine hayran kalıp, kendi masumiyetini hatırlamak sonunda. Aslında bu, bir çocuğu etkilemeye çalışırken onun etkisinde kalmak, masumiyetinin büyüsüne kapılmak. Olması gerekende bu değil mi aslında. Yalnızca iyiyi görmekle hatırlamak değil elbette. İyi kalabilmeyi öğrenmek ise hiç değil. İyi kalmayı unutmamak aslında tüm mesele . Her yeni, bir…
AYRILIĞIN GÜCÜ!
Anıların daha dün gibi yaşanmışlığı hissi uyandıran, cüzdanında fotoğraf saklattıran, çekmeceleri karıştırırken sana yazdığı notlara rastladığın, okurken o duyguyu yanında gibi yaşadığın, el ele tutuşmanın hazzına vardığın, sarıldığında tek bedenmiş hissine kapıldığın, bir gülüşüne kendini saldığın, yemek yiyişine bayıldığın, ona kızınca dünyaya darıldığın, her şeyden nefret ettiğinde sevgisine sarıldığın, en güzel çiçekleri ona almak için…
Yorum Köşesi