OKUL! (İnsanoğlu elindekini kaybetmeden, elinde olduğunun bile farkında olmazdı)

2 Ekim 2020 20 Yazar: ufukcamci

Evde oturuyordu. Tek yapabildiği balkona çıkmak ya da pencere önünde oturmaktı. Televizyonu ise hiç saymıyordu, tüm gün izlemekten gözleri ağrımıştı. Akşam saatleri olunca haberleri beklerdi heyecanla. İzledikten sonra da keşke hiç izlemeseydim derdi. Canı biraz daha sıkılırdı. Ne de olsa özlemişti okulu, arkadaşlarını, dersleri ve de öğretmenlerini. Hep kaçmak istediği yer okul değildi aslında evdi, bunu fark etti bu süreçte. Daha bir sevdi okulunu. Ah keşke diyerek iç geçirdi. Hep böyle olmaz mıydı zaten. İnsanoğlu elindekini kaybetmeden, elinde olduğunun bile farkında olmazdı. Gerçekten de böyle miydi? Bu soruyu her gün yeniden sordu kendine.

Okul kapanmıştı, üzülmemişti aslında. Aksine yüzü gülüyordu. Uzun zamandır eve bu kadar keyifli gitmemişti. Evde nenesi vardı, dedesi kahvedeydi. Anne, babası ise çalışıyordu. Koştu nenesine sarıldı. Tatil oldu nene dedi. Çok mutluyum. Nasıl olur yavrum dedi, nenesi. Neden mutlusun? Okul kapandı virüs nedeniyle, tatil oldu ya ondan diye ekledi. Bir şey diyemedi, ne diyebilirdi ki. Bu haberin neresinde mutluluk vardı anlayamıyordu. Halbuki nenesi ne kadar çok okumayı istemişti, babası ise göndermemişti onu, hep içinde kalmıştı. Okul deyinde bambaşka olurdu yüzü, gözleri parlayı verirdi. Sofraya oturmazdı, yemekten kesilirdi hemen. Dili, damağı kururdu. O kadar çok istemişti okula gitmeyi, okuma yazma öğrenmeyi. Olmamıştı ama olamamıştı. Babası onu hiç anlamamıştı. Senin işin kardeşlerine bakmak ve yemek yapmak derdi, tek duyduğu buydu. Bir şey diyemezdi babasına, içine atardı hep. Hiç gitmedi aklından, söküp atamadı bu isteği. İçi bir türlü el vermiyordu. Neden ama neden, diye düşünürdü hep. Yine gömerdi düşüncelerini. Saklardı en derinlere ama hep yanardı orada. Hiç sönmezdi. Zeynep’ e de anlatmıştı bunları. Üzülmüştü de duyduğunda. İstersen sana öğretebilirim demişti. Gerçekten mi yavrum dedi nenesi. Çok isterim. Gözleri dalmıştı, ilk dalışı da değildi bu. Nene, nene duyuyor musun beni? Ne oldu, yine daldın. Seni mutlu görünce benim mutsuzluğum aklıma geldi. Sen okula gitmeyeceksin diye seviniyorsun, ben ise oraya gitmek için hala direniyorum. Hani beni anlamıştın yavrum? Ne oldu sana!

Mutluluğu birden kesilmişti. Hiçbir şey diyemedi. Odasına gitti hemen Zeynep. Akşam olmuştu, anne babası işten geleli de epey olmuştu. Haydi sofraya dendiğini duydu ama kalkmadı yatağından, kalkmak istemedi. Aklından çıkmıyordu nenesinin söyledikleri. Tüm gece düşündü, sabah olmuştu. Anne babası işe gitmişti çoktan. Kalktı, mutfağa gitti hemen, kahvaltı hazırladı. Ardından nenesinin odasına koştu. Kapıyı çaldı, açtığında uyanmıştı nenesi, hüzünlüydü yine. Sana kahvaltı hazırladım, beraber yapalım, konuşmak istiyorum seninle. Peki yavrum dedi nenesi. İkisi de çaylarını yudumlamaya başlamıştı. Birden Zeynep nenesine baktı ve okulu çok seviyorum, hemde çok dedi. Nenesinin elindeki çay bardağı sallanmaya başlamıştı. Duyduklarının etkisi çok farklıydı nenesinde. Gözleri çoktan dolmuş, boğazı düğümlenmiş, elleri ise titreme halindeydi. Kısık bir sesle sahiden mi diyebildi. Evet nene, dedi Zeynep. Bu dönem bitmişti haberlerde duymuştu her ikisi de. Onların başlangıcı ise yeni başlıyordu.

Aylardan mart, günlerden cumartesiydi. Kaderin değişeceği zaman aralığı tam da burasıydı. Zeynep hiç yapmadığı bir işe kalkışacaktı. Öğretmenlerini aradı, çalışmaya karar verdiğini ve bunu başaracağını söyledi. Şaşırmıştı, aynı zamanda sevinmişti öğretmeni. O, ne kadar çabaladıysa da, bu isteğini uyandıramamıştı Zeynep’ in. Şimdi ne olmuştu acaba? Bunu sorgulamanın yeri değil elbet dedi. Söyle bakalım nasıl yardımcı olabilirim. Nasıl başlamalıyım derse? Hangi kitaplar, günde kaç saat çalışmalıyım? Aklına gelen soruları bir an önce sorup çalışmaya başlamak istemişti. Başladı da. Dur durak bilmeden, hız kesmeden, zorlanarak, kendini zorlayarak, evin içinde ve gerekirse parklarda devam ediyordu çalışmaya. Nenesi onu öyle gördükçe gurur duyuyordu. İçindeki ateşi uyandırmıştı Zeynep’ in en çok buna seviniyordu. Anne babası da bir hayli şaşırmıştı. Kitap açmayan Zeynep, kitabı kapatmaz olmuştu. Her sabah kendini motive ediyordu. Daha önce güne böyle başlangıç yaptığını ve kendine bu denli inanmadığı aklına geldi. Şimdi çok daha iyiyim dedi. Neden okuduğumu, ne için çalıştığımı biliyorum ve bunu gerçekten istiyorum dedi kendine. Daha sıkı çalışmaya başladı, daha çok inandı ve güvendi kendine. Biraz dinlenmek istemişti, akşam vaktiydi. Haberler başlamıştı, okulların açılmayacağı, virüsün hızla yayıldığı haberlerini duymuştu. Sokağa çıkma yasakları vardı ama anne, babası çalışıp para kazanmak için işe gitmek zorundaydı. Özellikle yaşlıların çok dikkatli olması gerektiğini duydu haberlerden. Nenesini düşündü hemen, yanına sokuldu. Neneciğim kendine dikkat et olur mu ? Seni çok seviyorum. Ederim yavrum elbete dedi nenesi. Zeynep’ in çalışma azmine hayran olmuştu. Onu sevindirmek istiyordu aslında. Bunun için bir planı vardı. Elektirikli scooterların çok revaçta olduğu bir zamandı. Tv de gördüğünde nene ne kadar güzel değil mi? Bunu almak çok isterim demişti. Ama hayal zamanı değil diye ekledi. Gerçeklerle yola devam etmeliyim, ben çalışmak için odama geçiyorum dedi ve odasına gitti. Ertesi gün nenesi ben hava almaya çıkıyorum Zeynep dedi. Çok nadir dışarı çıkardı nenesi. Dikkat et kendine ama olur mu diye ekledi Zeynep. Ederim yavrum. Almıştı scooter’ ı. Çok mutlu olmuştu Zeynep. Nenesi ise iki gün sonra kendini iyi hissetmemeye başladı. Daha önceleri de böyle olurdu ama bu kez farklı bir şey vardı. İyileşemiyordu nenesi, durumu kötüye gidiyordu. Zeynep’ i her gördüğünde çalışmandan asla vazgeçme, ikimiz için yap bunu derdi. Asla dedi Zeynep, vazgeçmem. Sen iyi ol ama olur mu, iyileş bir an önce. Nenesinin gözünden yaşlar süzüldü hemen. Bu yaşlar gözlerinden süzülen son yaşlardı. Kapatmıştı gözlerini nenesi. Bir daha da açamadı. Üzüldü Zeynep, çok üzüldü hem de. Ders çalışmayı bıraktı bir süre, hiç kitap açmadı. Üzüntüsü geçmek bilmiyordu. Sevdiğim birini kaybetmek çok acı dedi. nenesinin kokusunu özlemişti. Ona bıraktığı sandığı açtı. Kazağını aldı eline, kokusunu çekti içine hemen. Gönlü de, gözü de hüzünlendi. Birden başka bir kutu ilişti gözüne, kilitliydi. İyice baktı sandığa, aradı kilidi. Sonunda bulmuştu. Meraklandı, hemen açtı kutuyu. Notlar vardı, birinin üstündeyse Zeynep’e yazıyordu. Açtı hemen. Her insan doğar, büyür, yaşar ve ölür. Ben doğumu annem babamla, büyümeyi annen ve babanla, yaşamayı ise senle öğrendim. Tek öğrenemediğim ise okuyup yazmaktı. Bir eksik tüm hayatı eksik hissettiriyor insana. Sen bunun için çok özelsin yavrum. Benim eksiğimi, isteğimi sen tamamla. Benim için başla, kendin için bitir bu işi Zeynep’ im. Yüreğinin yangını durmuştu, kendi ateşini yakmaya hazırdı Zeynep. Sandığı kapattı, notu hep cebinde taşıyacaktı karar vermişti. Kaldığım yerden devam dedi, varacağım yere kadar. Kendine inancı iyice artmıştı. İnancı olanın kazancı da olur elbet dedi. Sınav günü gelmişti, sınav salonunun kapısından içeri girdi. Heyecanı yok denecek kadar azdı, güveni ve inancı ise tamdı. Sayfalar bir bir çevriliyor, çözümler bulunuyor, şıklar işaretleniyordu. Zaman hızla geçti. Herkes dışarı çıkmıştı, sınav bitmişti. Zeynep ise merdivenlerden emin adımlarda yürüyordu. Yanında gelen olmamıştı. Onun ise kazandığına olan inancı vardı, bizim için başardım diyordu. Notu açtı, bir daha okudu. Nenem dedi, kazandım. Sen beni kazandın, bende sınavı..