KESİK!

28 Mart 2020 16 Yazar: ufukcamci

Yağmurlu bir pazar sabahıydı. Hava pusluydu. Gözlerini ovalıyordu, uyanamamıştı. Doğruldu yatağından, pencereden baktı. Kararmıştı gökyüzü. Bakmak istemedi bir kez daha, attı yatağa kendini. Uzanmamıştı bu kez. Yorganı bir sağına bir soluna atıyordu. Ayakları ise dışarıdaydı her zamanki gibi. Komidinin üzerinde bir bardak su dururdu her zaman. Bu sabah huzursuzdu, kalkmak istemedi yatağından. Elini birden bardağa çarptı. Çarpması ile yere düşüp parçalanması bir oldu. Hemen kalktı, camları toplamaya başladı. Her yere dağılmıştı parçalar. En büyük parçayı alırken eli kesildi birden, canı yandı. Damlalar yere düşmeye başlamıştı. Hemen mutfağa koştu, sardı peçeteyle elini. Sonra baktı, kemiğe kadar kesildiğini gördü. Of dedi. Canım yandı.

İlk kez değildi bu can yanması. Evet eli kesilmişti, acıyordu. Her baktığında kemiğini de görüyordu ama umurunda da değildi. Olmuyordu. Şimdiye kadar çok şey yaşamış, bir çok badire atlatmıştı. Annesi ve babasının ayrılması bunlardan en ağır olanıydı. Çok üzülmüştü. Hatta günlerce ağlamıştı bu olaydan sonra. İkisini de çok seviyordu. Ama ikisi birbirlerini bir türlü sevemiyordu. Kendini bildi bileli sarıldıklarını hiç görmemişti. O kadar uzaklardı birbirlerine. Onlar ne kadar eksikse, o daha çok eksik yaşıyordu. Farkında bile değillerdi. Birbirleriyle uğraşmaktan, onunla uğraşmak akıllarına bile gelmiyordu. Yine bir of çekti. Keşke dedi, keşke. Her şey güzel olabilse. Birbirlerini sevebilseler ve bende sevmeyi öğrenebilsem onlardan. İçi burkuldu. Midesine ağrı girdi, başı da ağrımaya başlamıştı. Böyle anlarında arkadaşı ona çok iyi gelirdi. Severdi onu, kendisini sevdiğini de bilirdi. Tüm yaşadıklarını bilen arkadaşı, sırdaşı oydu. Çok özeldi onun için. Ailesindeki eksiklikleri onda görmüyordu. Hayret ediyordu ona. İki kişinin başaramadığını tek başına nasıl yapabiliyordu? Daha bir seviyordu onu. Buluşalım mı dedi ona. Tamam cevabını almıştı.

Çarşamba günü öğlen vaktiydi. Nasılsın dedi. İyiyim cevabını aldı. Peki ya sen? Ben mi, iyi değilim. Olamıyorum. Tek iyi hissettiğim yer senin yanın dedi. Sevinmişti amma sadece duyduklarına. Gördüğüne sevinemiyordu bir türlü, üzülmesini istemiyordu onun. Elinden ne gelirdi ki onu dinlemekten, teselli etmekten başka. Anlat bakalım diye ekledi. Bugün nasıl hissettiğimi anlatmak istiyorum. Şimdiye kadar hep anne babamın yaşadıklarını paylaştım seninle. Artık kendimi anlatma zamanı. Nasıl hissediyorsun diyordun ama hep susmayı seçiyordum ya hani, diye ekledi ve devam etti. Acının tarifi yok zannederdim, bu yüzden içimde yaşamayı seçmiştim. Başka bir yolu yoktu diye düşünmüştüm. Geçen parmağım kesildiğinde bir şey fark ettim. Kelimelere dökebileceğimi anladım. Nasıl oluyormuş peki bu dedi, arkadaşına bakarak. Gözümün içine bak anlatırken. Ama önce elimdeki kesiğe bak. şu sargıyı açayım. Baktı ve ne olur kapat dedi, bakamıyorum. Çok kesmişsin, içim acıdı. İyi dinle o zamansa diyerek başladı anlatmaya. Anne babamın ayrılığının verdiği acı tam olarak böyle. Bedenimin içinde bir yerlerin kesik olduğunu hissediyorum, acı veriyor, yakıyor canımı hatta. Midem bulanıyor, kalbim sıkışıyor. Ruhum beni terk etmiş gibi oluyorum. Kimseye belli etmemeye çalışıyorum senden başka. Ama her akşam ağlıyorum biliyor musun dedi. Önceleriydi bu yalniz. Kesikten sonra çok şey değişti. Hani herkes hastaneye gitmekten, iğne olmaktan, ameliyattan korkar ya. İşte ben korkmuyorum. Benim acılarımın yanında onlarınki nedir dedi ve ekledi. Bedenin acısı bir şekilde kapanıyor, yarası iyileşiyor ama duygusal acılar böyle değil. Her dakika, her saat, her gün hatta ömrünce yanında taşıyorsun. Vücudundan bir parça oluyor dedi. Son sözleri şöyleydi. En tatlı parçamı bilmek ister misin diye sordu. Dinliyorum dedi. Sensin. Yalnızca senin yanındayken bırakıyorum acılarımı.

Kalmıştı öylece, arkadaş olduklarını sanıyordu. Oysa, çok farklıydı. Acılarını anlatmayı öğrendiğinde, mutluluğunu da söylemeyi öğrenmişti. Ondan duymak farklıydı bunları. Aslında daha önce duymuştu böyle şeyler, aldırış etmiyordu duyduklarına. Ama o söyleyince kendinde farklı bir şeyler olduğunu anladı. O da seviyordu belli ki onu. Bir şey diyemedi sadece sarıldı ona sımsıkı hemde. Elindeki yarayı sen sarmıştın dedi ama ruhundaki yarayı ben sarmalıyım. İyileşeceksin, diye ekledi.