KORONAVİRÜS (COVID-19)!

24 Mart 2020 18 Yazar: ufukcamci

Gün yeni ağarmaya başlamıştı. Sıcak yatağında uyuyor gibiydi, bir türlü dalamamıştı uykuya nedense. Huzursuz hissetmişti kendini. Tüm gece yatmak ama uykusunu bir türlü alamamaktı onunkisi. Zamansız zamanın içindeydi sanki. Koca bir boşluk gibiydi saatler. Aklında onca düşünce varken bir de virüs eklenmişti bunların arasına. Düşüncelerini dahi kaplamıştı bu koronavirüs.

Ne kadar güzel ilerliyordu aslında her şey. Ağaçlar çiçek açacaktı. Meyvesini yiyecekti erik ağacının mesela. Yandaki elma ağacı da onu beklerdi her yaz. Bir de kızılcık vardı tabi onsuz geçmezdi soğuk kış akşamları. Günler geçiyordu. Çiçek açmasını beklerken dalların, insanlar yaprak dökmeye başlamıştı. Meyveleri yoktu belki ama umutları, hayalleri, beklentileri, ömürleri ve de sevdikleri vardı. Tek tek yaprak döküyordu sanki her biri. Titreme ve ürperme sarmıştı her yerini. Ne de olsa ilk kez şahit oluyordu böyle bir hastalığa. Diğer hastalıklar onu bulamamıştı, umursamamıştı hiç de önemsememişti onları. Bilgisi bile yoktu onlarla ve aldığı onca canla. Kendine gelmemişti ya da bir sevdiğine uğramamıştı, o duyup hiç bilmediği hastalıklar. Şimdiyse durum farklıydı, işin içinde kendi de vardı. Böyle olunca çok önemsedi, her önlemi almak istedi. Duyarlılığı arttı, insan olduğunu hatırladı galiba. Ama başka insanların olduğunu yine hatırlayamadı, yapamadı. Bana bir şey olmamalı dedi kendi kendine.

Hemen markete koştu sabah olunca. Ya aç kalırsam endişesi sarmıştı bedenini. Ne var ne yok almak istedi. Kendini o kadar düşünüyordu ki başkasının da onları alabileceğini düşünemedi. Raftaki makarnaların hepsini aldı ve diğerlerini de. İçi rahatlamıştı. Kendini güvende hissetti ya da öyle zannediyordu. Korku yalnızca bedenini sarmıştı çünkü. Tüm yatırımını onu karşılamak için yapıyordu. Sürekli ellerini yıkamak istiyordu. Aman bana bir şey olmasın diyerek kapıdan dışarı adımını atmıyordu. Bir şeyler yemem gerek yoksa hasta olabilirim diye telkin ediyordu kendini. Aklını kullanıyordu yalnızca. Peki ya ruhu, kalbi ne durumdaydı?

Tüm olan bitenden, izlediği haberlerden sonra kalbi olduğunu ve ruhunun ona ait olduğunu hissedememişti. En büyük eksikliğini diğer tüm eksikliklerini kapatarak gizlemeye çalışıyordu belki de. Kendini koruması gerekiyordu elbette ama duygularının da korunmaya ihtiyacı vardı. Yalnızlığı hissetmek istemiyordu ya da öleceğini duymak mesela. Her insan bunu söylüyordu ona. Biliyordu aslında bunları. Kendince yığınla korkusu varken yenileri ekleniyordu sürekli.

Evde zaman geçireli epey zaman olmuştu. Baş başa kalınca, kendinle yüzleşti. Ne yapıyorum ben dedi. Açtı odaların kapılarını. Aldıklarını tek tek inceledi. İnanamıyorum dedi kendine. Bu ben miyim? Yok, yok. Olamam, olmamalıyım da. İç geçirdi hayıflanarak, gözünden yaş süzüldü, en çok da kalbi hüzünlendi. Derken toparladı kendini. Hemen mutfaktan bir poşet buldu. Doldurdu içine fazla aldıklarını. Komşusunun kapısını çaldı usulca. Alır mısın bunu Hasan amca, dedi. Şaşırmıştı Hasan amca. Ne oldu yavrum dedi, uğramazdın sen bana pek. Mutlu oldum vallahi seni görünce. Sustu, bir şey diyemedi. Bunları senin için almıştım dedi utanarak. Aslında hepsini kendime aldım dedi ardından. Çok mahcubum, ben böyle biri değilim diye de ekledi. Virüs bile kendini paylaşırken, ben elimdekini seninle paylaşamadım dedi. Ve yine ekledi. Kötü olanın bazen ne olduğunu, kim olduğunu anlayamıyorum Hasan amca. Anlıyorum evladım dedi seni. Virüs gibi acı bir gerçek var, korku var, ölüm var bende biliyorum. İzliyorum, duyuyorum. Ama insanlıkta var oğlum, paylaşmak var, yardım edebilmek, mutlu edebilmekte var. İçimizde bu virüsün etkisine dayanacak ve parçalayacak sevgimizde var. Sev oğlum elindekileri, çevrendekileri. Kıymet bil, hürmet göster. Dokunmadan sevebilmeyi öğren mesela. Virüs elden bulaşıyor, dilinden dökülecek kelimelerden değil dedi. Gözlerim dolmuştu, onun gözlerindeki yaş ise çoktan akmıştı gözünden. Hadi sağlıcakla kal dedi. Virüs bitsin çaya muhakkak bekliyorum diye ekledi. Yutkundu. Söz, geleceğim dedi.