ARADIĞINI BEKLEMEK VE NE İSTEDİĞİNİ BİLMEK!

24 Şubat 2021 0 Yazar: ufukcamci

Aradığını beklemek ve ne istediğini bilmek. Her insana bahşedilmiş ama çok az insanın hayatında uygulayabildiği kavramlar. Beklemek, sabrın sonu; istediğini bilmek ise iradenin başlangıcı.

Hangimiz sevmedik şu hayatta? Bir şekilde birileri çeldi aklımızı, çaldı kalbimizi. Peki sevmenin başlangıcı mı daha çok sevdik, sevilmenin sonunu mu daha çok beğenir olduk? Hangisi takılı kaldı geçmişimizde? Aklımızdan çıkmayan, düşüncelerimizi bırakmayan, kalbimizden söküp atamadığımız hangisi oldu? Başlangıçtaki büyülü etki zamanla, tanımakla nasıl bir hal aldı? Üstüne mi koydu, altını mı kazıdı beklentilerinizin? Heyecanını mı yok etti yoksa bizi bir kalbe tutsak mı etti? Duyguların oynaklığında nerede bulduk kendimizi?

Yusuf işte böyle ikilemli bir mevsimde sevmek istedi. Ne istediğini bilen biriydi Yusuf. Küçüklüğünden gelen huylarından biriydi bu. Büyüdükçe bu huyu da büyüdü. Diğerlerine göre daha baskındı ne istediğini bilmek. Bu gücünün farkındaydı. Tanıştığı her insanı etkileyen bir duruşa da sahipti. Keskin bakışları vardı kara gözlerinin ardında. Konuştuğu her kişinin cazibesine kapıldığını ve onu sevdiğini bilirdi. Yalnızca ne istediğini bilmek değildi Yusuf’ un huyu, kedini de bilmekti. İzlemeyi severdi beğendiğini, incelerdi onu hissettirmeden. Bilgiler toplardı onunla ilgili. Elinden kaçamayacağını hissettirmeyi severdi. En büyük ikna yöntemiydi bu onun için. Bilmek güçtü ona göre. Asıl gücün ise kendin olmak, özgürce ve beklentisizce davranmak olduğunu bilirdi. Karşımızdakini etkileyen en önemli şey taktik değildi aslında aradığını bulmak ve ne istediğini bilerek yaşamaktı. Bu bir çekim alanı oluşturacaktı kişide. Çekecekti içine onu. Önceleri belki istemeyecek, epey bir direnecek, vazgeçmesini bekleyecek ama yavaşça ısınacak, ardından alışacak ve kararlılığına kapılıp kendini bekleyenine, isteyenine bırakacak. Kendinin bile ne istediğini tam olarak bilemeyen insan için, onu isteyen ve bekleyenin kollarına bırakmamak ve karşı koymaya çalışmak beyhude bir çaba olacaktı. Kazanmaya inananın kazandığını görmek pek de zor olmasa gerek derdi Yusuf. İstediği kızın adı Nehirdi. Su gibiydi. Gözleri mavi, saçları dalgalı ve altın sarısıydı. Görenlerin bakmaya doyamadığı, mahallede yaşayanların onu görmek için pencerelerde yarıştığı bir güzelliği vardı. Nehir evine giden sokaktan geçerken etrafı sessizlik sarardı. Yalnızca önüne bakardı, vakar bir duruşa sahipti. Onu izlediklerini bilirdi ama kendinden asla ödün vermezdi. Nehir de Yusuf gibiydi. Onu beğenenin değil de, bekleyenin büyüsüne kapılmayı istemişti hep. Aralarındaki büyülü etkinin kaynağı ve birbirini bırakmamalarının da dayanağı bu olacaktı…