VİRÜS!

11 Ekim 2020 3 Yazar: ufukcamci

Akşam üstüydü, yine yalnızdı. Bu yalnızlık tek başına kalmak değildi onun için. Sevginin, ilginin, sarılmanın ve yuvanın eksikliğiydi. Ailesi vardı. Anne, baba, abi diyebiliyordu onlara. Her şey bundan ibaretti belki de. Sıcaklığı olmayan bir aileydi onunkisi, ait olduğu ama ait hissedemediği.

Bebekliği nasıl geçmişti? Hatırlamak istese de hatırlayamıyordu. O zamanlar nasıldı? Doğduğumda ne hissetmişlerdi? Sahi kız olmak mı zorlaştırmıştı her şeyi? Erkek olmak doğarken bile avantaj mı sağlıyordu? Peki ya kadın erkek eşittir sözü. Bir çok kez duymuştu bunu. Büyüyünce mi eşitlik sağlanmaya çalışılıyordu. Tüm bunlara neden gerek duyuyordu insanlar ve ailem? Seçimlerin bize ait olmadığı bu dünyada, neden seçen onlarmış gibi davranıyorlardı? Bunun farkında mıydılar yoksa yalnızca kendi isteklerine mi odaklanmışlardı? Bilemiyordu, bilse de bir şeyleri değiştiremeyeceğini hissediyordu. Ben, eşim, çocuklarım nasıl olacaktık. Asla dedi. Yaşadıklarımı yaşatmak istemiyorum. Benim eksikliğim bende kalmalı, onlara hissettirip, aktarmamalıyım. Eksiklik düşünce de mi tamamlanıyordu? Neden bu kadar çok düşünüyorum diyerek sitem etti kendine. Acıma acı eklemekten başka değildi bu dedi. Sıcak bir yuvaydı istediği ama düşüncelerinde bile üşüyordu.

Anne ve babası her ikisi de çalışıyorlardı, abisi ise okumamıştı. O da çalışmayı seçmişti. Geçinmek zor derlerdi her akşam evde, o yüzden çalışmalıyız. Haklıydılar da, geçinmek zordu. Artan fiyatlar, kiralar, gelen zamlar… Sevginin, sevilmenin zorluğu neydi peki? Hayat mı, şartlar mı zorlaştırıyordu, onlar yüzünden mi eksik yaşanıyordu onca duydu, bunca eksik his? Zor olan insandı belki de ya da her şeyi zorlaştıran mı demeliyim? Düşünmek mi, düşüncesizlik mi? İnsana o kadar çok özellik verilmiş ki; yetenek, his, duygu dünyası, empati, telafi, hata, özür, tercih, gurur… Tüm bunlar varken neyin eksikliğinde kayboluyor insan. Fazla olanı fark mı edemiyor ya da az mı zannediyor? Az olanı çok mu görmeye çalışıyordu yoksa? Bazen tüm bu sorular aklıma nereden geliyor acaba diye düşünürdü? Tüm bunlar neye işaret ediyordu? En iyisi uyumak dedi, her şeyden uzaklaşmanın en kolay yoluydu bu.

Sabah olmuştu. Güneşin ilk ışıkları odasına vururdu hep. Bu an evinde en çok sevdiği zaman dilimiydi. Güzel şeyler anımsatırdı ona, mutlu hissetmesini sağlardı. Nadir zamanlardı bunlar, kıymetini bilirdi. Kahvaltıları ailesiyle beraber yapmazlardı, kimse bunun için çaba göstermezdi. Çayı ocağa koyar, kahvaltıyı hazırlardı. Kimse olmazdı ona eşlik edecek. Pazar günü çalışmazdı ailesi. O gün de uyuyup, dinlenmek isterlerdi. Beraber kahvaltı etmenin önemi yoktu onlar için, dinlenmek daha güzeldi. Ne de olsa onca saat çalışıyorlardı. Kendilerinin haklı görmelerinin en güzel kılıfını da bu sağlıyordu onlara. Kendi işini, kendi ailesini düşünmeyi nedense akıl edemiyorlardı. Başkasının işine çalışmaya başladıktan sonra mı böyle oluyordu ki? Hep zor olarak anlatıyorlardı ama o zorluktan çıkmanın bir yolu olduğunu kimse düşünemiyordu. Yuvalarının orası olduğunu mu düşünüyorlar acaba? Zamanlarının çoğu orada geçince kendilerini oraya mı ait hissediyorlardı? Peki ben nereye ait hissetmeliydim kendimi? Benim yuvam nerede?

Aylardan hazirandı. Yaz sıcağını iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Pandemi başlayalı 4 ay gibi bir süre olmuştu. İlk kez böyle bir duruma şahit olmuştu o da diğer insanlar gibi. Maskeyi yalnızca doktorların taktığını düşünürdü. Artık herkes korunmak için takar olmuştu. Alışmak zordu elbet. Zorlandı, zorlandıkça hastanede çalışanlara hem sevgisi hem saygısı arttı. Virüs, koronavirüs adı tam olarak buydu. Kendine yerleşecek bir yer arıyordu virüs ve her bedende yerleşecek bir yer bulabiliyordu. Kendi yuvası geldi aklına eksik hissetti kendini. Virüsün bile yer bulabildiği, girmeyi başardığı, içinde yaşadığı dünyada, yuvasını kurduğu zamanda, benim zamansızlığım ve yuvasızlığım neden vardı? Sevendi adı. Adı gibi sevmeye alışmıştı peki ya sevilmek nasıldı? Nasıl hissettiriyordu? Keşke dedi, keşke… Liseye kayıt zamanı gelmişti. Hangi liseye gitmeliyim, puanım hangisine yetecek acaba? Kendine bu soruları sordu, soracak kimsesi olmadığını hissediyordu. Anne, baba ve abisi yine işle meşguldü. Eve geldiklerinde de dinlenmek istiyorlardı. Konuşacak hali olmadıklarını söylüyorlardı her biri. İlk başlarda kabullenmek istemese de zamanla kabullendi bu durumu. Tercihler yapılmış, sonuçlar da açıklanmıştı. Meslek lisesinde bir bölüme yerleşmişti. Çocuk gelişimi bölümü olmuştu. Sevinmişti bu duruma da. Virüsten kaynaklı okulların açılacağı zaman belli değildi. Haber vereceğiz diyorlardı okuldan. Heyecanlıydı, yeni bir başlangıç olacaktı ne de olsa onun için. Ve 9. sınıflar haftada bir gün meslek dersleri görmek için okula gelecekler diye haber gelmişti. Sonunda başlıyorum, yaşasın. Ve ilk ders, yeni arkadaşlar, yeni öğretmenler. Bölüm öğretmeni gelmişti sınıfa, ilk ders onundu. Sınıfa girdi, hepimize dikkatlice baktı ve günaydın arkadaşlar, dedi. İlk dersimde tanışacağız, bu benim için çok önemli diye ekledi. İsmimizi ve yaşadığımız yeri soracağını düşünmüştüm ama öyle olmadı. Beyaz bir kağıt vermişti, kendinizi anlatın bana. Nasıl birisiniz, neler yapmayı seversiniz, güçlü yönleriniz neler, eksik hissettiğiniz şeyler ya da sizi mutlu edenler, bunlardan bahsetmenizi istiyorum. Her biriniz ayrı karakterlersiniz, hepinizi tanımak zor olur ama bu işimizi kolaylaştıracaktır, eminim. Kimse itiraz etmedi aksine mutlu olmuştuk. Bizi tanımaya çalışan biri olması şaşırtıcıydı. Önemsiyordu bizi, ilk kez karşılaşmamıza rağmen. Kendi ailemin yapmadığını yapmaya çalışan bir öğretmen. Değer vermek, önemsemek, tanımak, kendini tanıtmak. Ne güzel bir şans, ilk dersten bölümümü sevmiştim. Bir insan dünyayı değiştirebilir, o insan sizin dünyanıza girip, yol gösterebilir, kendinizi tanımanızı, kendi değerinizi görmenizi ve en önemlisi kendinizi sevmeyi sağlayabilir. Gelecek böyle inşa edilir, eğitim bu şekilde başarıya koşabilirdi. Burası sizin yeni yuvanız. Bu cümle çok içtendi, içinde aidiyet barındırıyordu, benim ve arkadaşlarımın da tam olarak hissettiği buydu. Son cümlesi hiç aklımdan çıkmıyor öğretmenimin. Eğitim kalp ile başlar, akılla devam eder demişti. Etkisi ve tepkisi hiç bir zaman bitmeyecekti bu sözün bende.