“KISKANÇLIĞIN SONUNDA, AŞKIN YOLUNDA, ŞEFKATİN UĞRUNDA BİR ÖMÜR” 2.Bölüm ” Sevgiliye Bağlılık, Ayrılığa Hazırlıktır: Aşk! “

16 Mayıs 2020 14 Yazar: ufukcamci

Varlığında bazen çoğaldığımız, çoğu zaman ise azaldığımız, karşılıksız olmayan olamayan, beklentisi bir ömre yayılan, terk edildiğimizde nefret uyandıran, her an yanımızda olmasını istediğimiz, hayatta yaşama nedenimiz, onunla iken mutlu, yokluğunda huzursuz olduğumuz, beğenimizin tavan yaptığı, kendimize güvenimizin çok azaldığı, titreme ve heyecana sürüklendiğimiz his : AŞK.

Sevginin bir şekli kalıbı var mıydı? Olsa da içine sığar mıydı? Evetler, hayırlar, belkiler ve suskunlar aynı zamanda küskünler. Kalbi kırılmışları da unutmamak gerek elbette. Mutluluk da hüzün de ait olan kalbe sis bulutu gibi çöker. Kör eder etrafını veya mest eder, aydınlatır. Aşktır adı. Sevgiye, sevgiliye bağlılıktır, ayrılığa hazırlıktır.

Geçmişin, geleceğin ve o dönemin yakışıklılığı dillere destan ismi Hz. Yusuf, Mısır’ ın en zenginlerinden adı güzel, kendi güzel Züleyha.

Yusuf’ u bulan kervan Mısır’ a doğru ilerliyordu. Yusuf suskundu, babasını düşünmeden edemiyordu, kardeşlerinin ona yaptığına ise hüzünleniyordu. Yolun sonunda Mısır’ a vardılar. Yusuf’ u kuyudan çıkarmışlardı evet, şimdiyşe elden çıkarmak istiyorlardı. Köle pazarında satacaklardı onu. Yol boyunca bunu düşünmüşlerdi, Yusuf’ u düşünmeyi ise sattıktan sonra akıl edebileceklerdi. Ve Yusuf satılmıştı. Çok kişi satın almak istemişti onu. Her biri diğerinden fazla vermek istiyordu Yusuf için. Onu alan ise Firavunun askerlerinden biriydi. Efendisine ve Züleyha için güzel bir hediye olacağını düşünmüştü. Haklıydı da, düşündüğünden fazlası olacaktı. Züleyha ile Yusuf’ un ilk karşılaşması. O an, ilk tanışma. Küçüklüğünde bile etkilenmişti Yusuf’ tan, büyüdüğünde ise bu etkinin kat kat büyüyeceğini ise bilmiyordu ama ilk kez böyle hissediyordu. Yusuf ona ferahlık veriyor ve iyi geliyordu. Züleyha ise zamanın en alımlısı, güzeli ve güçlü kadınıydı. Ama Yusuf büyüdükçe alımı ve güzelliği devam etse de gücü azalıyordu Züleyha’nın. Yusuf’ un etkisine kapılıyordu. Gün geçtikçe Yusuf serpiliyor, yüzüne güzellik katıyordu, güzelliği elinde bulunduran. Takdir-i ilahinin Yusuf’ a büyük bir lütfuydu bu. Yusuf bunu an be an, gün be gün fark ediyor ama hayatını iyilik ve doğruluğun üzerine inşa ediyordu. Herkesin kapıldığı o büyüye kendisi kapılmıyordu. Bakanın bir daha dönüp bakmak istediği hatta bakmaktan vazgeçemeyeceği bir yüze sahipti. O buna yalnızca şükrediyordu, diğer insanlar ise bunu istiyordu. Züleyha da bu büyüye kapılan insanlardan yalnızca biriydi belki de en önemlisiydi. Beğenmenin aşka, aşkın ise taşkınlığa dönüşeceğini bilmiyordu. Yusuf’ u beğendikçe daha da istiyordu onu. Türlü çabalara da giriyordu ama Yusuf her birinden kaçınıyordu her zaman yaptığı gibi.

Mısır sarayında sıradan bir gün başlamıştı ya da öyle sanıyordu saraydakiler. Züleyha’nın Yusuf’ a aşkı giderek büyüyor, büyüdükçe alevleniyordu. Ateşin fazlasının insana zarar vereceğini biliyordu Züleyha ama kapılmıştı, kaptırmıştı kendini. Ne durdurabildi ne de tutabildi. Yusuf’ u odasına çağırtmıştı. Yusuf ise habersizdi her şeyden, emirlerini dinliyordu yalnızca. Züleyha konuşmaya başlamıştı Yusuf’ a ve birden o hamleyi yaptı. Yusuf itiraz etti. Hayır, olmaz, olamaz dedi. Züleyha karşılık bulamayınca iyice öfkelendi ve Yusuf’ un gömleğini arkasından yırtıverdi. Aşkın karşı bulamayan hali nefret ve saldırganlıktı. Züleyha da tüm bunları uyguluyordu. Kendinden gitme haliydi bu Züleyha için, kalbin ve gözün körelmesiydi. Yalnızca istek ve arzularına boyun eğmek, onlara direnmemekti. İlerleyen günlerde Züleyha elbette kendini haklı çıkarmak isteyecek ve türlü girişimlerle hamlelerine devam edecekti. Ama gömleğin arkadan yırtılması durumun aydınlatılmasına yetecekti Bu durum ise Züleyha’ yı daha da hiddetlendirecek ve arzularına esir edecekti.

Züleyha yeni bir plana hazırlıyordu kendini. Sarayın ve diğer insanların haberi olacaktı bu durumdan. O da kendince var olan haklılığını bir şekilde, en iyi düşündüğü şekilde yapacaktı. Haber saldı emrindekiler ile. Mısır’ ın ileri gelen kadınlarına bir ziyafet vermeyi düşünmüştü. Her birini davet etti. Onların ise ziyafet haricinde olan biteceklerden haberleri yoktu. Her biri Züleyha’ nın yaptığını ayıplıyor ve hakkında konuşuyorlardı. Ve o an gelmişti. Züleyha planı için Mısır’ ın ileri gelen kadınlarını karşılıklı, uzun bir sıra halinde oturmalarını istemişti. Kendi ise herkesi görecek şekilde en başa oturmuştu. Her şey ayarlandığı gibi işlemeye başlamıştı. Yemekler yenmiş, sırada ise hedeflenen o an vardı. Herkesin önüne birer elma ve bıçak konulmuştu. Onlardan istenen elmaları soyarak yemeleriydi ve o sırada Yusuf içeri girecekti. Girdi de. Her birinin gözü Yusuf’ un üzerindeydi. Ellerinde elma ve bıçak olduğunu çoktan unutmuşlardı. Yalnızca Yusuf’ a odaklanmışlar hatta büyüsüne kapılmışlardı. İşte Züleyha’ nın tam olarak istediği buydu. Aslında istediğinden fazlasını da alacaktı bilmeden, Mısır’ ın ileri gelen kadınlarından. Ellerindeki bıçakla elmayı kesmek yerine her biri ellerini kesecek ve farkına varamayacaklardı. Züleyha da bu şekilde yaptığının doğruluğuna anlam katmaya çalışacaktı. Doğruluğun ise yalnızca kendi heves ve penceresinden bakmakla olmayacağını ve diğer insanlardan elde edilemeyeceğini çok çok ilerde anlayacaktı.

Sevginin güzelliğini ve zararsızlığını Züleyha da biliyordu elbette, herkesin bildiği gibi. Bilmediği ise bildiğini düşündüklerini, yaşarken unutacağı idi. İnsanlar evet konuşur, hayıflar ve çokça akıl vermeye çalışırlar ama aynı şeyi yaşadıklarında akıllarının ve bildiklerinin kendilerine yetmediğini anlarlar. Kimi bugün, kimi yarın, kimi 1 yıl veya 10 yıl, bazıları ise hiç bir zaman anlayamaz. Züleyha hangisi olacaktı?

Zaman akıp gidecek, günler bir bir geçecekti. Geçmeyen tek şey ise Züleyha’ nın Yusuf’ a olan aşkıydı. Her şey biterken niyeyse o bitmiyordu. Züleyha bile bitiyordu, gün be gün yaşlanıyordu. Ne zamanı ne de sevgisini durdurabiliyordu. İstiyordu yalnızca, isteklerinin iyi ya da kötü olduğunu bilmeden. Hz. Yusuf da isteyecekti onu ama bu şekilde değil elbette. Usulüne ve inancına uygun bir şekilde. Züleyha ise hala vazgeçmiyordu. Yusuf ile ilgili haber getirenlere tüm servetini vermeye hazırdı, veriyordu da. Tüm parası ve güzelliği kaybolmuştu bu uğurda ve daha birçok şey. Onun hala ve hala Yusuf’ a olan aşkı ve sevgisi önemliydi. İstemenin güzelliğine varmaya başlamıştı Züleyha. Uğrunda her şeyini verme , elindekilerin hepsini tüketmeye çabalıyordu. Doğru olan da bu değil miydi? Zararsız sevebilmek, yalnızca sevdiğini anlatabilmek. Tüm derdinin bu olduğunu hissetmek ve insanların da bunu hissetmesi. Yusuf’ un ise bunu bilmesiydi önemli olan. Sevginin en duru, en temiz, en saf haline bürünmüştü Züleyha. Sevginin hoşnutluğunda tüm varlığı kayboluyordu. Ruhu ise acının ve mutluluğun en güzel halini yaşıyordu. Gözleri ise Hz. Yusuf’ un güzelliğini göremez olmuştu. Tüm bu hallerdeyken Yusuf’ un huzuruna getirilmişti. Yusuf’ un ALLAH’ a duası ile gözleri açıldı ve eski güzelliğine, gençliğine yeniden dönmüştü. O an anladı ki güzellik ve güzelliği istemek elbet güzeldi ama asıl olan, o güzelliği verende aşkı bulabilmekti. İlahi aşktı adı bunun. Yusuf’ a olan sevgisinden öğrendiği; sevmeyi Yusuf da öğrendiği ama sevginin hep kendinde var olduğuydu. Eskiden sevgi denizinde yüzerken şimdiyse sevgi deryasına dalıyordu. Sevgiyi ona verene şükretmeden, sevmenin tadının anlaşılamayacağını yaşarken anlayabiliyordu en sonunda. Hz. Yusuf’ a artık aitti, ona sahipti ama kendine daha çok ait hissediyordu Züleyha. Evet, aşk; sevgiliye bağlılık ve ayrılığa hazırlıktı. Şimdi çok daha iyi anlayabiliyordu bunu.