“KISKANÇLIĞIN SONUNDA, AŞKIN YOLUNDA, ŞEFKATİN UĞRUNDA BİR ÖMÜR” 1.Bölüm ” Sevginin Karşı Konulamaz Hissi: Kıskançlık! “

26 Nisan 2020 12 Yazar: ufukcamci

Sevgi yokluğundan doğan ya da öyle sanılan, daha fazlasını isteme arzusu doğuran, filizlendiği yere kök salan, saldığı yeri kurutan, cazibesine kapıldığımız, etkisine karşı koyamadığımız, oluşanı yiyip bitiren tükenene kadar da gitmeyen, sevginin karşı konulamaz hissi : Kıskançlık.

İşte böyle başlıyor hikayemiz. Kardeşlerinin Yusuf’ u kıskançlığı, Züleyha’ nın Hz. Yusuf’ a olan aşkı, Hz. Yakup’ un Yusuf’ a şefkati ve Hz. Yusuf’ un ilahi bağlılığı.

Çocuklarına, ailesine bağlı ama bir o kadar yüreği dağlı Hz. Yakup efendimiz. Çok severdi çocuklarını ama Yusuf başkaydı, bambaşkaydı hatta. Kardeşleri de farkındaydı, aynı babasının olduğu gibi. Kıskanmışlardı Yusuf’ u. Kıskançlıklarını saklıyorlardı belki de ama bir türlü dizginliyemiyorlardı. Acı veriyor, kemiriyordu onları. Yusuf masumdu, bir şey etmiyordu halbuki. Babasını dinliyordu, her çocuğun yapmak istediği gibi. Sevgisi ve bağlılığı bunu söylüyordu ona. Şefkati büyüktü babasının.

Yusuf büyüdükçe Yusuf’ a olan duygular da büyüyordu. Kardeşlerinin kıskançlığı, babasının şefkati ve henüz tanımadığı Züleyha’ nın aşkı etrafında toplanıyordu tüm bunlar. Kaderi büyüktü hissediyordu bunu. O yalnızca babasının şefkatine önem veriyordu, geri kalanla ilgilenmiyordu. İyilik ve faydasının dokunacağı insanları ise düşünmeden edemiyordu. Kardeşleri ise durulmuyordu. Kıskançlık filizleri yeşermişti bir kere, kurumak bilmiyordu. Şarmaşık gibiydi aynen. Köklerini saldığı yerden söküp atmadan terk etmiyordu. Abilerinden biri dayanamadı, bir planım var Yusuf ile ilgili beni dinleyin dedi kardeşlerine. Yusuf’ tan kurtulmamız lazım diye ekledi. Evet belki diğer kardeşleri de içlerinde yaşıyordu bunu ama dile getirmiyorlardı. Duyunca irkildiler, isteyip istememekte teretdüde düştüler, geri adım atmak istediler. Ayrıştılar, tartıştılar, en sonunda kıskançlıklarına sarıldılar, ortak paydalarında buluştular. Yusuf’ u kuyuya atacak ve babalarından saklayacaklardı. Babalarının çok üzüleceğini bildikleri için ona kanlı gömleğini götürüp, kurt yedi diyeceklerdi. Yusuf’ a acımasız düşünebiliyorlar iken, babalarına acıyıp düşünmek akıllarına gelebiliyordu. Canından can gidenin, cansız yaşayacağını düşünmüyorlardı. Teselliyi yine kendilerinde görüyorlardı. Yaptılar da, düşündüklerinden geri kalmadılar. En sevilenlerde bile sebepler, sonuçlar veriliyor, kaderleri çiziliyordu. Sevgi, her daim bir kalpte olmak değildi. Sınanmaktı, sorgulamamak, dayanmaktı. Kahra da lütuf’ a da hoş bakmaktı. Alemlerin efendisinden şüphe duymamak, aldığına da verdiğine de razı olmaktı. Hz. Yakup da Hz. Yusuf da farkındaydı. Tüm bunların farkında olmayan kardeşleriyse yalnızca kendi yaptıklarının farkındaydı. Kalplerine ve gözlerine perdeleri çoktan inmişti. Yusuf’ a dilediklerini yapınca da kıskançlıkları dinmişti. Yusuf’ u savunmasız, çaresiz ve sahipsiz görüyorlardı. Her şeyin sahibinin onu çoktan sahiplendiğini, korumasında olduğunu bilmiyorlardı. Ümidini kesmeyen, her daim ümit var olan biri vardı ama babası Yakup. Ağladı, çok ağladı, göz yaşları kalbini dağladı, şefkati gözlerini bağladı. Ne olduğunu bilmek ve yaşıyor mu diye görmek istiyordu. Kardeşleriyse Yusuf’ un yokluğunu kapatmaya çalışıyor ama başaramıyorlardı. O yokluğun ne büyük bir boşluk oluşturacağını babalarında, hiç düşünmediler, düşünemediler. Kendilerinden yola çıkmışlar, Yusuf’ u ve babasını yolsuz bırakmışlardı. Bunu anlamak ne fayda veriyor ne de çare olabiliyordu.

Yusuf ise kuyuda korumadaydı. İlahi güç kanadını açmıştı ona, kuyuya varmadan. Şüpheye düşmüyor ama hüznüne de engel olmuyordu. Teslimiyeti önemliydi, sabrı ve rızası da. Derken kuyunun yanından geçen kervan sesini duydu, buldu onu. Mısır’ a gidiyordu kervan. Aldılar Yusuf’ u da yanlarına. Züleyha’ nın aşkı ve bu aşkın yolculuğu işte böyle başlayacaktı.

Not: Hikayemiz 3 Bölümden oluşacaktır.